İLMÎ HAKİKATLER, GERÇEKLER... EDEBÎ ESERLER, HABER VE GÖRÜŞLER...
Doğruyu aramak hakk'a yönelmek demektir. : 21 ocak 2013, 10:09:50
Esselamü aleyküm,
Doğru, hakk'a yönelmektir
Ne olursa olsun, hangi konuda olursa olsun, meşhud veya mücerred doğru, tek'dir. Yani bir tanedir. O hakikattir. Hakikat gerçektir. Hakikat olmayan şey ise yalandır. Yalan ise muhteliftir. Kaynağına göre değişir, kişilere göre değişir, durumuna göre değişir, konumuna göre değişir, adamına göre değişir, zamanına göre değişir, menfaat veya zararına göre değişir. Değişir de değişir. Sayıları bir birini tutmaz, uzayıp gider.
İnsan bu herc-ü merc içinde bocalar kalır. Hangisinin yalan hangisin doğru olduğuna bakmadan birine veya birilerine doğruymuş gibi inanır. Ama hakikat, onun inandığı değildir. O, yalana inanmıştır, yalancıya inanmıştır.
Doğru, değişmez çünkü değişken değildir. Olduğu gibidir. Aradan geçen zaman onu etkilemez. Bir çok insan tarafından aynı şekilde ve durumda şahid olunup aralarında tereddüde yer vermeyecek bir ittifakla sağlamlaştırılmış olmak doğruyu ortaya koyan sebeplerin başında gelir.
Salim akıl, tecrübe, emniyet, adalet, sıhhat, fetanet, sıdk, ismet, gibi sıfatları haiz bulunan, kimseler doğruda kaynak kişi olurlar. Aklı yerinde olmayan, mechul, güvenilir olmayan, adaletsiz, zalim, sağlıklı olmayan ( görme ve işitme özürlü, sanrı ve epilepsi vb. Bedenî ve ruhî) zeka ve hafıza kaybı gibi zihinsel eksikliği bulunan, yalan söyleme itiyadı ve istidadında bulunan yani yalan söyleyebilir intibaı bırakan, haram ve günah işleyen ve buna meyyal olan kimselerle, gayri müslimlerden, münafıklardan gelenler ihtilaflı haberler olup yalan olması muhtemeldir. Bunlar doğru kaynağa ulaşıncaya kadar araştırılır. Ulaşılamazsa haber yalandır.
Hucurat 6 - ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
Fâsık, yoldan çıkmış, itaatsiz, emirleri yerine getirmeyen anlamlarına gelir.
O halde söylenilen her söz, getirilen her haber doğru olmayabilir. Araştırılması incelenmesi gerekir.
Yalan haberin doğrusu ile doğru haberin yalanı insan ve toplumda hayal kırıklığı meydana getirir. Zira birçok insan yalan habere doğru, doğru habere de yalan olarak inanabilmektedir. Birçok müessif hadiseler bu sebeple ortaya çıkmakta, kişiyi ve toplumları zor durumlarda bırakabilmektedir.
Mesela: allah rasulü sallallahu aleyhi vesellem’in safa tepesine çıkıp kureyşlilere; "söyleyiniz bakayım: ben, size, şu dağın eteğinden veya şu vadiden sizi yağmalamak isteyen bir takım atlıların çıkıvereceğini, yahud, akşama, sabaha düşman baskınına uğrayacağınızı haber verirsem, beni tasdik eder, doğrular mısınız?" sorusu, yalan haberin doğrusudur. Çünkü onu dinleyenlerin tamamı bilmektedir ki o sav. Yalan söylemez, bu şekilde sorunca onlar da; "evet, seni tasdik eder, doğrularız. Çünkü, biz, seni, bütün tecrübelerimizde, doğru sözlü bulduk. Sen bizim katımızda, herhangi bir suçla suçlanmış bir kimse değilsin! Hakkımızdaki tecrübelerimizde, sende hiçbir yalana rastlamış değiliz" dediler.yani o’ndan bir yalan sadır olmayacağına iman ettiler. Doğru olan budur. Yüce peygamber; "ben, sizi, dile kolay gelen, mizanda ağır basan iki kelimeye davet ediyorum ki, o da; allah'tan başka ilah bulunmadığına ve benim de, allah'ın kulu ve resulü olduğuma şahadet etmenizdir", "yüce allah, sizi, buna, dâvet etmemi, bana emretti", deyince, bu sefer, doğruluğuna iman ettikleri sözünü inkar edip, yalan söylüyorsun, dediler; bu da doğru haberin dinleyene göre yalanıdır. İşte insanlar bu sefer doğru haberi yalanlar ve reddederler. Hatta ebu lehep eline bir taş alarak o’nu asv. Taşlar. Bu da onlar için bir hayal kırıklığıdır.
Başka bir misal daha verelim: medineli meşhur yahudi alimlerinden biri olan abdullah bin selâm’ın islam’a girmesi yahudileri kızdırdı. Daha önce onu büyük alim ve rehber olarak tanırlarken, islam’a girdiğini duyunca tam aksini söylemekten çekinmediler. Nitekim bir defasında resûl-ullah efendimiz (a.s.m.) Evinde, abdullah bin selâm’ın gıyabında, yahudilere onu nasıl tanıdıklarını sorar. Müslüman olduğunu henüz duymayan yahudiler, onun hakkında çok senakâr sözler söylerler. Bu konuşma üzerine abdullah bin selâm gizlendiği yerden çıkar ve şöyle seslenir:
“ey yahudi topluluğu, allah’tan korkun! Size gelen bu hakikati kabul edin. Yemin ederim ki, bu zatın allah’ın peygamber’i olduğunu bilirsiniz. Elinizdeki tevrat’ta hem ismini hem de vasıflarını bulursunuz. Ben şehadet ederim ki o, allah’ın resûl’üdür. Ona iman ettim, onu tasdik ettim ve onu tanıdım…” işte doğru haber.
Ondan hiç beklemedikleri bu sözleri duyan yahudiler, bu defa daha önce söylediklerinin tam aksine olarak abdullah bin selâm’ı itham ederler. Çünkü bu onlar için tam bir hayal kırıklığıdır. Davranışları da doğrunun reddidir. Abdullah bin selâm resûl-ullah’a dönerek, “yâ resûl-allah, yahudi milletinin yalancı, iftiracı, zalim ve gaddar bir millet olduğunu söylemedim mi?” Der.
İşte böyleleri doğruyu bulmuşken ellerinden kaçıran, yanlışta ısrar edip kıpırdanmayan kimseler, mukallit ve muannidler olup, yanlışta inat eden, kimselerdir.
İslam tarihindeki bir çok yalan haber de, araştırılmadan doğru olarak kabul edilmesi sebebiyle, kargaşa, anarşi ve terör olaylarına, son derece elim kanlı savaşlara yol açmış, müslümanların parçalanıp bölünmesine sebep oluştur.
Oysa yukarıdaki hucurat suresi 6. Ayet ve aşağıdaki 9 ve 10. Ayetlere göre hareket edilmiş olsa belki bunlar öyle neticelenmeyecekti:
Hucurat 9 - eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşursa, onların aralarını bulun. Buna rağmen biri öbürüne saldırırsa, bu saldıran tarafla, allah'ın emrine dönünceye kadar siz de vuruşun. Döndüğü takdirde aralarını hakkaniyetle düzeltin ve hep âdil olun, çünkü allah âdil davrananları sever.
hucurat 10 - müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki o'nun merhametine nail olasınız.
Elbette ki her olay, insanların talebi ve allah’ın takdiriyle olmakta ve insanlara ibret levhası oluşturmaktadır. Tabii ki ders alabilenlere.
Hayırla ve sevgiyle kalın efendim.
T. Fikret Aktan