• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İLMÎ HAKİKATLER, GERÇEKLER... EDEBÎ ESERLER, HABER VE GÖRÜŞLER...

ÇOCUK MASALLARI ANASINIFLARI İÇİN

ATMACA İLE BAYKUŞ



Ormanın birinde bir baykuş yaşarmış. Bir gün hastalanmış.
Öyle ağır hastalanmış ki, yuvasından uçup kuş avlamaya bile gidememiş. Bu sebeple Baykuş, Atmacaya rica ederek:
- Yiğit Atmaca, bir iyilik yap da bana yardım et, demiş.
Atmaca yardım etmeyi kabul etmiş. Hasta Baykuşu bakıp beslemiş. Onu tedavi edip iyileştirmiş. Baykuş da atmacanın sayesinde sağlığına kavuşmuş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Bu arada Atmaca ile Baykuş'un dostlukları sürmüş.
Bir defasında onlar, birlikte avlanmaya gitmişler. Aşağıya yukarıya, yakına uzağa uçup av aramışlar. Önlerine hiçbir şey çıkmamış. Onlar da hiçbir şey yakalayamamışlar. Açlıktan neredeyse bayılacaklarmış. Atmaca hala ümitliymiş:
- Bizi yaratan aç da bırakmaz, demiş.
Fakat Baykuş, hemen bir kötülük düşünmüş. Atmacaya demiş ki:
- Karnım aç. Yiyecek bulamadık. Ben açlığa dayanamam. Bundan dolayı seni yiyeceğim. Dostluğumuz buraya kadarmış. Açlıktan ölmek istemiyorum.
- Nasıl olur bu? Demiş Atmaca, hayretle, ben ki sana hasta olduğunda, gelip baktım. Seni ölümden kurtardım. Sen ise iyiliğe kötülükle karşılık vermek istiyorsun!
- Sadece aptallar, iyiliğe iyilikle cevap verir, demiş Baykuş. Sen her şeyden önce herkesin sadece kendini düşünmesi gerektiğini bilmiyor musun? Ve Baykuş, Atmacanın üzerine saldırmaya hazırlanmış. Tabii ki Atmaca buna çok öfkelenmiş. Şöyle bir gerilip, ok gibi göklere yükselmiş. Sonra kanatlarını, olabildiğince açarak aşağıya süzülmüş.
Bir hamlede pençelerini, nankör Baykuşun kanatlarına saplayıvermiş. Sonra da onu çok yükseklere çıkarmış. Ulu bir dağın tepesine bırakıvermiş.
Atmaca, Baykuş gibi iyilik bilmeyen ve nankörlük edenlere bir daha güvenilemeyeceğini çok iyi anlamış. Baykuşla dostluğuna son vermiş.
Baykuş da yaptığı kötülüğün cezasını, dağ başında yalnız kalarak ödemiş.

1. Bu masalda iyilik yapan kişi kimdir?
2. Yapılan iyilik hangi davranıştır?
3. İyilik mi yapmak güzeldir, kötülük mü yapmak güzeldir?
4. Kötülük yapmanın sonucu ne olur?

T.Fikret AKTAN

 

AYAZ KARDEŞLER

Birisi Küçük Ayaz, diğeri Büyük Ayaz adlı iki kardeş varmış. Ayaz Kardeşler bir ormanda buluşmuşlar. Onlar aralarında kimin daha güçlü olduğunu tartışıyorlarmış. Büyük Ayaz, Küçük Ayaz'a şöyle demiş:
- En güçlü benim! Ben bütün yeryüzünü karlarla kapladım, kürtünlerle doldurdum, setler yaptım. Sana gelince küçük kardeş, bir serçeyi bile donduramadın.
- Hayır, en güçlü olan benim! Demiş küçük kardeş, Ben nehirler üzerine köprüler döşedim, sivri sivri buzlardan çiviler oluşturdum, bütün izbelikleri soğukla doldurdum. Sana gelince büyük kardeş, bir tane tavşanı bile yenemedin.

Ayaz Kardeşler böyle bir tartışmadan sonra "Madem öyle hadi güçlerimizi kanıtlayalım." Deyip ayrılmışlar. Amaçları birbirlerine güçlerini göstermekmiş.
Büyük Ayaz kardeş, bir çalının altında duran bir tavşan görmüş. Onu yakalayıp dondurmayı planlamış. Ağaçlara doğru esip uğuldamaya ve ağaçlara çarpmaya başlamış. Tavşan ise kulakları dikmiş, durumu fark etmiş. O kambur, küçük, beyaz kürklü, keçe çizmeleriyle çalının altından çıkıp dağa doğru hızla koşmaya başlamış, tepelerden aşağıya bir top gibi yuvarlanmış. Ayaz onun arkasından koşmuş, zar-zor yetişmeye çalışmış, sık ağaçlara takılıp tökezlemiş, onların arasına dalmış, soğukluğu ile yakıp kavurmuş. Tavşan ise hiç gam çekmemiş, ormanlıkta atlamış, hoplayıp koşmuş, hiç yorulmamış, bu arada koşarken üşümemiş de. Şu bizim Büyük Ayaz, ak saçlı dede, yüz yaşında imiş, tavşanın peşinden koşarken yorulmuş ve bitkin düşüp yığılıp kalmış. Böylece Büyük Ayaz, tavşanı yenememiş.
Bu sırada Küçük Ayaz, bir serçe görmüş. Hemen çevreye soğuk hava üflemeye başlamış. Böylece kar, uğultuyla karışık, etrafı tipi olarak sarsmaya başlamış.
Serçeciğe gelince, boz paltosuyla küçük bir avluda hoplayarak dolaşıyor ve yiyecek kırıntılarını gagalıyormuş. O sırada Ayaz gittikçe artmış ve ayakları üşüyen zavallı küçük serçe gidip bir dala konmuş, hiçbir şey söylememiş, susup oturmuş. Sonra da hırıldayıp kanatlarının altına nefesini üflemiş. Ayaz ise hain bir şekilde esip durmuş. İşte serçecik bu durumda oraya konmuş, sonra havalanmış, tekrar konmuş, yine havalanmış, kuytu yerlere uçmuş, saklanmış, saçak altlarına girmiş, oraya buraya konup ötmüş, böyle yaparak ısınmış ve donmaktan kurtulmuş. Ayaz da ıssız ve kuytu yerlere saklanıp beklemiş serçenin havalanıp uçmasını ama boşuna beklemiş. Çünkü serçeyi bir türlü durdurmayı ve soğuğu ile dondurmayı başaramamış.
Nihayet iki kardeş, Büyük Ayaz ve Küçük Ayaz yeniden karşılaşmışlar. İkisinin de elleri boşmuş. Birbirleri ile boşuna tartıştıklarını anlamışlar, her ikisi de mahcup olmuş. Hani o, kim en güçlü, konusundaki tartışmayı ikisi de kazanamamış.
Anlamışlar ki "En Güçlü Olan ve güçsüzleri görüp gözeten başka birisi" varmış.

T.FİKRET AKTAN

 

ESRA İLE ARILAR


Dünyanın kuzeyinde, şirin köyün birinde Esra adında bir çocuk varmış. Yaramazlığı dillere destanmış. Her kesle alay etmeyi ve onlara takılmayı severmiş, kimseden de korkmazmış. Gözüne kestirip alay etmek istediği herkes ondan kaçarmış.
Ermilka bir gün, sobanın yanına uzanmış, omuzlarını ısıtıyormuş. Bu sırada, Yeni yıl eğlencelerini bildiren çanlar ve düdükler çalmaya başlamış. Bahçeye çıkmış ve süslü şık elbiseler giyinmiş, oyuncak arabalar içinde cıvıl cıvıl oynaşan çocukları görmüş. Çocukların hepsi oynamaya gitmek ve araba gezintisi yapmak için sanki birbirleriyle yarışmışlar. Birbirlerini davet etmişler. Esra'nın da onlarla gelmesini istemişler.
Esra hazırlanmış ve şık elbiseleriyle yüksek duvarlı konağın bahçesinden geçmiş ve arkadaşlarını selamlamış. Sonra da, evin bir yıllık bal ihtiyacını karşılasın diye arı kovanlarını aramak için ormana gitmişler. Bu aynı zamanda ambarda saklanacak kıymetli bir erzak da olacakmış. Hep birlikte ormana yaklaşmışlar çocuklar ve biraz yem atmışlar ortalığa, sonra da şöyle bir şarkı söylemişler:
Biz arıyı çok sevdik,
Çiçekler getirdik ona
İşte geldik ormana,
Beremizde ponponlarımız,
Biz iyi çocuklarız.

Arı kalktı, vızladı
Neşe ile hopladı
Ah araba vah araba!

Arı kardeş büyükçe,
Bir parça bal versene
Kara kovandan, ne olursun,
Biraz şişman, az bol olsun!
Ah araba vah araba!

Sözü Esra almış ve yine alaycı sözlerle kızdırmaya başlamış:

Göbekli şişman arı,
Kulağını göstersene.
Kuyruğu çengel iğne,
Burnu mantarı
Andıran şişman arı...
Haydi, gel görüşelim,
Balları bölüşelim.

Sözlerini bitirir bitirmez, birden ormandan büyük siyah bir top halinde oğul arılar fırlayıvermiş. Esra'yı önüne katmış ve onu uzaklara kadar kovalayıp götürmüş. Çocuklar korkmuşlar ve koşup köye gitmişler. Her şeyi anlatmışlar.
Halk Esra'yı aramaya gitmişler ama hiçbir yerde yokmuş. Bütün çalılıkları gözden geçirmişler, tepeleri dolaşmışlar, tarlaları, bahçeleri aramışlar yine de bulamamışlar.
Oğul arısı Esra'yı ormana kadar kovalamış ve oda arılar sokmasın diye karın içine yatıp kendini kara gömmüş.
Bir süre sonra Esra karın altından çıkmış, etrafına bakınmış, karanlık ormanda kimsecikler yokmuş. Bir ağaca tırmanmış, bakmış ki ormanın boşluğunda Ayaz kardeşler dikiliyor ve hangi işleri yapacaklarını konuşuyorlarmış. Ayazın biri diyormuş ki:
- Ben küçük nehrin yanında misafir olacağım, bütün nehrin üzerine altın köprüler döşeyeceğim. Hem de ormana kar setleri kürtünler yapacağım.
Diğer Ayaz da demiş ki:
- Ben nereye gitsem beyaz bir halı seriyorum. Havada tipi yapıyorum, neşe olsun diye, düzlüklerde geziniyorum, çevremde dönüyorum, bazen homurdanıyorum, hem de ara sıra etrafa kar serpiyorum. Çocuklar kartopu oynuyorlar, kardan adam yapıyorlar. Onları böyle neşeli gördükçe bende kar savurmaya devam ediyorum.
Üçüncü Ayaz da şöyle demiş:
- Ben de köyde gezerim, ıssız ve tenha evlerin pencerelerini süslerim. Çatır çatır çatırdarım, soğuk ve ayazı her tarafa doldururum.
Ayaz kardeşler söylediklerini yapmak üzere ayrılmışlar.
Onlar gidince Esra ağaçtan inmiş ve üçüncü Ayaz'ı takip etmeye başlamış. Böylece takip ederek kendi köyüne kadar gelmiş.
Köyde yeni yıl şenlikleri yapılıyormuş, halk, oyunlar oynuyor, şarkılar söylüyorlarmış, kapı önünde halay çekiyorlarmış. Şakacı Ayaz da tam bu sırada sokağa gelmiş, sanki yıllardır oralıymış gibi evin köşesinde duruyor, soğuk soğuk esmek istiyormuş. Pencerelerin altında duruyor camları sarsıyormuş. Pencereyi desenlerle süslemiş, soğuk içeri girmeye başlamış. Evde ahşap döşemeler zangırdamaya, peykeler sallanmaya ve soğuk her tarafı doldurmaya başlamış.
Esra'nın köye geldiğini görmüşler, sevinmişler, hemen karnını doyurup soru üstüne soru sormuşlar. Yaramaz ve şakacı Ayaz hakkında her şeyi öğrenmişler.
Ayaz da herkesin ellerini ayaklarını üşütüp titretmiş, soğuk herkesin içine işlemiş. Tabi bu sırada köylüler Ayazdan korunmak için ateş yakmışlar, sıcağı bütün köye yaymışlar. Bütün halk ateşin yanında ısınmış, yüksek sesle şarkılar söylemiş, halaylar çekmişler. Ayaz ise ateşin karşısında sıcaklaşmış hem de terlemeye başlamış. Hemen dışarı çıkıp kendine gelmeye çalışmış. Onları üşütemediği için insanlara kızmış, hırslanmış. Burada daha fazla yaramazlık yapamadan köyden uzaklaşıp ormana doğru gitmiş.
O zamandan beri Esra'nın, iğnesiyle can yakan arı bile olsa, kimseyi kızdırmadığını ve kimseyi korkutmadığını anlatırlar. O da herkes gibi mutlu bir şekilde yaşamaya başlamış.

T.Fikret AKTAN