İLMÎ HAKİKATLER, GERÇEKLER... EDEBÎ ESERLER, HABER VE GÖRÜŞLER...
BENCİL KARGA
Uzak mı uzak, ama o kadar da yakın bir ülkenin ormanlarında, ağaçların birinde bir karga yaşıyormuş.
Kargalar yuvalarını ağaçlara yaparlar. Bizim karga da öyle yapmış. Ama hiç komşusu yokmuş zavallının. Çünkü çok bencil bir kargaymış. Onun için kimse onunla komşuluk yapmak istemiyormuş. Oyun da oynamazlarmış onunla. Her şeyi kıskanırmış çünkü.
"Bari çocuklarım olsaydı, onlarla vakit geçirir, hayatın tadını çıkarırdım. Başkaları da beni ilgilendirmezdi." Diye düşünmüş.
Zaman gelmiş geçmiş. Karga kendi yumurtalarından yavru çıkartmaya karar vermiş.
Yuvasına yumurtladığı dört yumurtası varmış, yuvasında. Ama dört yumurta ona az görünmüş.
"Dört yumurtadan dört çocuğum olsa bana yetmez. Daha çok yumurtam olsun! Daha çok yavrum olsun! Mesela iki yumurtam daha olsa, kaç tane yavrum olur? Dur bakayım, dört, beş, bir tane daha, altı. Evet, altı tane çocuğum olur. O zaman kalabalık bir ailem olur." diye düşünmüş. "Nereden bulabilirim, iki yumurta daha?" demiş kendi kendine.
Aklına bir kurnazlık gelmiş: Komşusundan almayı düşünmüş ama komşusu inatçının biri olan Atmaca imiş. "O, bana bir tane bile yumurta vermez!" demiş. Bunun için de istemekten çekinip komşusu Atmacanın yumurtalarından çalmaya karar vermiş.
Komşusu Atmaca, bir sabah, avlanmak için uçup gidince, gizlice onun yuvasına girmiş. İki tane atmaca yumurtasını alıp kendi yuvasına getirmiş.
Atmaca yumurtalarını kendi yumurtaları arasına karıştırıp üzerlerine kuluçka yatmış. Günü geldiğinde, yumurtalar birer birer çatlayıp, yavrular dünyaya gelmişler.
Karga, çok yavrum oldu, deyip sevinmiş. Çünkü çaldığı yumurtalardan da yavru çıkmış. Tam altı tane yavrusu olmuş.
Karga bu sevinçle, yavruları beslemiş. Yavrular çabucak palazlanmışlar, büyümüşler.
Annelerinin verdiği yemekleri güzelce yediklerinden, çok da güçlenmişler.
Karga yavruları kanatlanıp uçmaya başlamış, atmaca yavruları da onlarla birlikte uçmayı öğrenmişler.
Kargalar her şeyi yiyorlarmış. Buna karşılık atmacalar sadece et yiyorlarmış. Bu yüzden, aç kaldıklarında, karga yavrularını birer birer yemek için plan kurmuşlar. Sonra da doğal olarak hırsız ve bencil karganın kendisini yiyeceklermiş..
Neyse ki yeşilbaşlı bir papağan tehlikeyi fark etmiş ve anne kargaya bunu söylemiş. Anne Karga durumu anlayınca " Eyvah çaldığım yumurtalar başımı ağrıtacak, hayatımı tehlikeye sokacak! En iyisi mi dürüst olmalı ve atmaca yavrularını annelerine teslim etmeliyim." deyip iki atmaca yavrusunu komşu Atmacanın yuvasına bırakmış. Atmaca, yavrularını kokusundan tanımış.
Anne karga da olanları bir bir anlatıp Atmaca'dan özür dilemiş. Atmaca da onu bu güzel davranışı için bağışlamış. İki anne, iyi birer dost olmuşlar.
Böylece bencil karga, kendi kıskançlığının cezasını çekmiş. Hem de aldığı ders sonucu mutlu bile olmuş.
1. Karga nasıl bir suç işlemiş?
2. İşlediği suçun cezasını nasıl çekmiş?
T.F.AKTAN
SARMAN İLE FARELERİN BARIŞI
Eski evlerin birinde bir kedi varmış. Adı Sarman'mış. Kürkü sarı olduğu için öyle derlermiş ona. Ambarları, kileri beklermiş, fareler girmesin diye. Eğer fareler kilere veya ambara girecek olsa, onları önce uyarırmış. Sonra onları kovalar ve yakaladıklarını da yermiş.
Yıllar sonra ihtiyarlamış ve artık fare yakalayamaz olmuş. Bu sebeple Sarman kedi, bir kurnazlık düşünmüş ve farelerle barış yapmaya karar vermiş. Onları toplayıp seslenmiş:
- Dostlarım, değerli dostlarım! Demiş kibarca onlara, ben artık ihtiyarladım. Size karşı yaptıklarımdan dolayı sizden, işte huzurunuzda özür diliyorum. Beni bağışlayınız. Hadi barış yapalım ve birbirimize zarar vermeden yaşayalım. Ben bugünden itibaren sizi daha fazla rahatsız etmeyeceğim. Ama sizden de benim için yapmanızı istediğim bir şey var: Siz de bana söz verin; fazla değil, günde üç defa tek sıra halinde önümden geçerek, halimi hatırımı sorun, yeter. İsterseniz ben, siz geçerken gözlerimi de kaparım. Ne dersiniz, anlaştık mı?
Fareler kediye inanmışlar. Dediklerini kabul etmişler.
O günden sonra fareler, günde üç defa sıraya giriyor ve birer birer kedinin önünden geçip, onun hatırını soruyorlarmış:
- Nasılsınız Sarman kardeş? Allah ömürler versin! Sağlık ve mutluluk versin! Esen olun, esen kalın! Diye dua bile ederlermiş.
Kedi oturur, gözlerini kaparmış. Bunun için bütün fareler de, onun önünden rahatça geçerlermiş... Fakat en sonuncusu gelince, üzerine sessizce, pençesini atar, onu yakalar ve yermiş. Böylece o gün karnını doyurmuş olurmuş.
Diğerlerinin bundan haberi olmazmış elbette. Böylece o, günde üç tane fare yiyormuş ve bundan da çok memnunmuş.
Bir gün, en zeki iki fare, Sivri burun ile Yassı Burun kardeşler, farelerin azaldığını fark etmişler. Ve kurnaz kedinin onları aldattığından şüphelenmişler. Bunu anlamak için aralarında gizlice şöyle bir plan yapmışlar:
Yassı Burun farelerin en önünde gidecek, Sivri Burun da en arkada yürüyecek ve tam kedinin önünden geçerlerken birbirlerine sesleneceklermiş. Böylece kediyi kontrol edeceklermiş.
Öyle de yapmışlar. Fareler kedinin önünden geçerken, Yassı Burun seslenmiş:
- Neredesin Sivri Burun?
O da ona:
- Buradayım, arkada yürüyorum, hepimizin arkasında! Canım sağ, sağlığım yerinde! Diye cevap vermiş.
Böylece kedi ona bir şey yapamamış ve o gün aç kalmış.
Ondan sonra hep aynı şekilde geçmişler, kedinin önünden.
Şimdi artık Sarman, bir tek fare bile yiyemez olmuş. Açlıktan ölecek hale gelmiş.
Günler geçmiş. Ve işte nasıl olduysa olmuş, aç kedi, Sivri Burun'un üzerine saldırıvermiş. Fakat genç ve çevik Sivri Burun, tetikte olduğundan, çevik bir hareketle dönmüş ve çabucak fare deliğine girivermiş.
İşte o zaman, bütün fareler, kedinin kurnazlığını anlamışlar ve bundan sonra da onun yanına fazlaca sokulmamışlar.
T.F. AKTAN
AÇ GÖZLÜ OBUR, AÇLIKTAN ÖLÜR
Eski zamanların birinde bir kurt yaşarmış. Her zaman kurtlar yaşıyor ama bizim sözünü ettiğimiz kurt çok eskiden yaşamış olanlardan biri.
"Ne özelliği var?" diyeceksiniz. İşte ben de size ondan bahsedeceğim.
Bu kurt çok varlıklıymış. Pek çok yeri-yurdu, arazisi varmış. Kurt hem zenginmiş hem de çok cimri ve aç gözlüymüş. Kimseye bir şey vermez, hep almak istermiş. Hem de, az olana bile razı olmazmış. Hep, çok olsun istermiş.
Onun bu halini bilmeyen de kalmamış hani!
Bakın, en sonunda başına neler gelmiş? Size anlatayım da dinleyin.
Kurt, sık sık av aramak için dolaşmaya çıkarmış.
Bir gün yine avlanmaya çıkmış, kurt. Uzun süre dolaşıp durmuş. Ama bir ava rastlamamış. Yolda bir parça sucukla karşılaşmış. Kurt sevinmiş.
- Ey sucuk, seni yiyeceğim! Demiş.
- Niçin? Diye sormuş, sucuk parçası.
- Çünkü açım! Demiş kurt. Dişlerini gıcırdatmış.
- Ben seni doyurmam ki, bayım! Ben ufak bir sucuğum. Aha, biraz daha gitsen, bütün bir salam bulursun. O sana yeter, demiş sucuk parçası.
- Yaa öyle mi, hemen oraya gidiyorum, demiş cimri kurt ve koşmaya başlamış.
Kurt bakmış ki, gerçekten yolda, bütün bir salam duruyormuş.
- Ey salam, seni yiyeceğim! Diye homurdanmış kurt.
- Neden? Demiş, salam.
- Çünkü karnım aç, demiş kurt.
- Ben seni doyurmam! Ama şuradaki çayırlıkta bir kuzu otluyor. Eğer onu yersen, o sana yeter.
Diye konuşmuş, salam.
Salam daha sözünü bitirmeden, açgözlü kurt, beyaz kuzunun otladığı çayıra koşmuş. Ona yaklaşıp homurdanmış:
- Ey kuzu, seni yiyeceğim!
- Niçin? Demiş kuzu.
- Çünkü karnım aç! Demiş, kurt.
- Bakın efendim, ben ne kadar küçük ve zayıfım. Sizi doyurmam. Ama işte şuradaki komşu otlağa giderseniz, orada kara bir keçi göreceksiniz. O, daha büyük ve yağlıdır. Onun eti sizi yeterince doyurur.
Diyerek, eliyle işaret etmiş, beyaz kuzu.
- Haklısın! Diye mırıldanmış, kurt ve bütün gücüyle koşmaya başlamış. Komşu otlağa gelince, karakeçiyi görmüş.
- Ey keçi, seni yiyeceğim! Diye bağırmış, kurt.
- Niçin? Diye sormuş keçi.
- Çünkü çok açım! Diye cevap vermiş, kurt.
- Tabi ki beni yiyebilirsin efendim. Fakat ben seni ancak bir gün doyurabilirim. Ama aşağıdaki bataklıkta bir kır at otluyor, hem de semiz mi semiz bir at. Onun eti seni günlerce doyurur, demiş.
Keçinin bu tavsiyesi, aç gözlü kurdun hoşuna gitmiş. Bataklığa doğru, dörtnala koşmaya başlamış.
Orada gerçekten bir kır at varmış. Hem de kır atın başı belâdaymış. Çünkü kır at, dizlerine kadar, çamura saplanıp kalmış. Bir türlü kendini kurtaramıyormuş zavallı.
Dizlerine kadar çamura batmış ayaklarını bataklıktan çekip çıkaramıyormuş. Debelenmek de istemiyormuş. Çünkü debelenirse, daha çok batabilirmiş. Onun için, kendisini kurtaracak birini bekliyormuş. İşte tam o sırada kurt gelmiş.
- Ey kır at, seni yiyeceğim! Diye ulumuş, kurt.
- Niçin? Diye sormuş, kır at.
- Çünkü karnım çok aç! Demiş, kurt, sabırsızlıkla.
- Olur, olur, beni ye, demiş kır at ama önce beni şu bataklıktan çekip çıkar, şuradan bir kurtulayım.
Kurt, karnını doyuracağını düşünerek tehlikeyi göze almış, bataklığa girmiş. Ikınarak, zorlanarak kısrağı bataklıktan çıkarmış.
- Şimdi seni yiyebilir miyim? Diye sormuş.
At kendini şöyle bir silkelemiş, rahatlamış ve:
- Yersin, ama ne olur önce, tırnağıma adını yazıver lütfen, baktıkça seni hatırlarım, demiş kır at.
Kurt bunu da kabul etmiş. Ama kısrağa yaklaşır yaklaşmaz, kıra at, bütün gücüyle kurda, iki arka ayağıyla birden, öyle bir çifte atmış ki, kurt neye uğradığını şaşırmış.
Aldığı çifte darbesiyle etrafa savrulmuş, birkaç takla atıp yığılıp kalmış. At da kaçıp gitmiş.
Kurdun canı tabii ki çok acımış. Ayaklarında, belinde her tarafında kırıklar varmış. Tasalanmış, kaygılanmış ve acıklı bir sesle ağıt yakmağa başlamış:
Parça sucuk yemedim,
Vah benim garip başım,
Bütün salam yemedim,
Aman talihsiz başım!
Beyaz kuzu yemedim,
A benim aptal başım.
Karakeçi yemedim,
Benim acılı başım!
Kır kısrağı yemedim,
Benim beyinsiz başım.
Kısrağın tırnağına
İmzayı atan (!) başım!
Böyle hava alırsın,
Benim zavallı başım!
Açgözlülük edersen,
Aç ölürsün kardeşim!
Bu türkü her tarafa, dalga dalga yayılmış. Duymayan kimse kalmamış. Belki sizin de kulağınıza gelmiştir.
1. Kurt bu olanlardan sonra ders almış mıdır dersiniz?
2. Siz, "az da olsa, bana yeter." Der misiniz?
3. Çok şeyleriniz olsa, başkalarıyla paylaşmak ister misiniz?
4. Aç gözlü olması, kurda bir şey kazandırmış mı acaba?
T.FİKRET AKTAN