İLMÎ HAKİKATLER, GERÇEKLER... EDEBÎ ESERLER, HABER VE GÖRÜŞLER...
6 Mart 2013 Çarşamba
T.F. AKTAN
Bir ana babanın en ağırına giden cümle “ O senin ailenden değildir.” Sözüdür.
Ne demek? Dünyaya gelmesine sebep olmuş, beslemiş, büyütmüş, belli bir yaşa getirmiş. Böyle bir çocuk nasıl olur da bu aileden sayılamaz? O senin ailenden değildir, denir?
Ana baba çocuğunu, binbir zorluklarla dünyaya getirip onun bakımını, beslenmesini eğitimini sağlar. Ona iyiyi kötüyü öğretir, ibadet ve kulluğu öğretir. Hayra davet eder, kötülüklerden nehyeder. Çocuk belli bir yaşa kadar bunlara uyar. Bu yaş, buluğ çağı dediğimiz 12 veya 15 yaş sınırıdır.
Bu çağa kadar çocuk sizin çocuğunuzdur ve sizin ailenizdendir.
Bu çağdan itibaren şeytan devreye girer ve doğru yolun üzerine oturur. Çünkü o Allah’a isyan ederken, Hz Adem ve zürriyeti için şöyle bir vaadte bulunmuştu: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için Senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra mutlaka onlara önlerinden-arkalarından, sağlarından-sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’râf, 7/16-17). Oradan çocuğun zihnini çelmeye başlar. Kötülükler süslenir, güzellikler maskelenir... Genç artık bir takım iyiliklere itiraz etmeye, kötülüklere de ilgi duymaya başlar. Böylece iyi ile kötü arasında bocalar. Kötü olanı tercih ederse geri dönülmesi zor bir yola girmiş olur.
Artık ibadetler onun sırtına yüklenmiş bir yük olur, atılması gerekir. Böylece ibadetlerin Bir kısmı yapılır, bir kısmı da, özellikle namaz, terk edilir. Daha sonra Cuma namazlarına kadar indirilir, zamanla o da terk edilip bayram namazlarına kadar azalır.
Beri tarafta ana-baba manen perişan olur, evladımız niye böyle oldu, diye. Oysa genç, kendisi işlemediği gibi, sizin yaptıklarınızı da beğenmez. Hatta sizin ibadetiniz, zikirleriniz onda gerilimler meydana getirir. Sizden kaçmak, kendi hayatını yaşamak ve güya özgür olmak sevdasıyla evinden ayrılır. Bunlar birer birer aileden kopuştur.
Siz beklersiniz. Beklemek zorundasınız. Yapacağınız ufak bir baskı, sesinizi biraz yükseltmeniz, işi çileden çıkarıp gerilimin daha da artmasına ve isyanına sebep olabilir. Bu durumlarda en güzel teskin edici davranış, sabırdır. Allah da sabredenlerle beraberdir. Ve tabii ki örnek bir ana-baba olmaya devam edilmelidir.
Çocuk artık kendi iradesiyle hareket eden bir birey olduğundan davranışlarını da iradesiyle kontrol altına alacak veya iradesine sahip olamayıp nefsinin arzularına uymaya devam edecektir. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır. İşte Kur’an ın açık ifadesi:
Yasin: (61) "Ey ademoğulları! Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"
Sad: 82, 83. İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi.
Aileden olma, Allah’ın gösterdiği istikamette yaşayan bir ana babanın evladının, kendileri gibi yaşayıp Allah yolundan yürümesi, anlamına gelir. Bu arada tökezlemeler, sürçmeler olursa da imanın tadı yüreğinde var oldukça, istikametten ayrılması düşünülemez. Düşer kalkar yine yoluna devam eder. Bu açıdan, başka yollarda ve inançlarda yaşayan fertlerin aynı aileden olması mümkün değidir.
Mahşer günü insanlar bir araya toplandığında, aileler de bir araya gelecek, kendi çocuğunu yanında görenler sevinçli, mutlu ve umutlu olacaklar. Çocuğunu yanlarında göremeyen aileler “ Ya Rab falanca kulun bizim ailemizden di, onu yanımızda göremiyoruz?” diye sorunca “ onlar sizin ailenizden değildi!” cevabını duyacaklardır.
Nitekim daha dünyada iken, Nuh Aleyhisselam, Allah’ın emriyle bir gemi yapıp tamamladığında, Allah Şöyle vahyetti: “her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır! (Mü’minun: 27”. Bu emir yerine getirildi. Ancak Nuh Aleyhisselam’ın oğlu gemiye binmedi.
(Nuh: 42) ” Gemi, içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
(Nuh: 43) “O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak yüksek bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.”
Allah’ın emriyle, sular çekilip gemi Cudi Dağına oturunca Nuh Aleyhisselam Rabbine yöneldi. Çocuğu için endişelenmişti. Oysa Allah, onun ailesini kurtaracağını vadetmişti ve oğlu onun ailesindendi:
(Nuh: 45) Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."
(Nuh: 46) Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım."
İşte Kur’an-ı Kerimde geçen bu olay, insanlara büyük bir ibret levhası teşkil etmekte ve bizleri uyarmaktadır.
Bir Peygamber çocuğu bile olsa, Allah’a ve Peygambere başkaldıracak küstahlığı kendinde buluyorsa, o kimse artık onun ailesinden sayılmayıp asilerin tarafında ebedi cezaya müstahak olarak yerini almış bir bedbaht olacaktır.
Bu bakımdan, çocuklar hakkında Allah nasıl bir hüküm vermişse olacak olan odur. Dileriz ki çocuklarımız ailemizden sayılsın. Aksi halde kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir. Herkes kendi başının çaresine bakacaktır.
İsra: (15) “Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe de azap edici değiliz.”
Bu ayet, İlahi hükmün altındaki mühürdür.
Hüküm de Allah’ındır. En iyisini O bilir.