• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

İLMÎ HAKİKATLER, GERÇEKLER... EDEBÎ ESERLER, HABER VE GÖRÜŞLER...

ON MUHARREM HÜZÜN GÜNÜ.

Bugün 10 Muharrem. Hüzün Günü.

Hz.Hüseyin ve Kerbela / Hunharca Şehit edildiler.

Hz. Hüseyin, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in güzide torunudur; onun “cennet kadınlarının efendisi” diye nitelediği kızı Fatıma’nın küçük oğludur.

10 Ocak 626 yılında Medine’de doğmuştur. İsmi “güzelcik” anlamında bizzat dedesi Hz. Muhammed tarafından konulmuştur. Doğumundan bir hafta sonra akika kurbanı kesilmiş, saçları toplanıp ağırlığınca gümüş fakirlere sadaka olarak dağıtılmış, aynı gün sünnet edilmiştir.

Hz. Hüseyin kutlu bir ailede yetişmiştir. Babası, hayatı beş yaşından itibaren Hz. Peygamberin yanında geçmiş Hz. Ali, annesi Resulullah’ın biricik kızı Hz. Fatıma’dır. Altı yaşına kadar ağabeyi Hasan ile birlikte sık sık dedesi ile birlikte olmuş, çocukluk saflığı ve masumluğu içinde onun inanç ve ahlakını duygularına taşımış, ayrıca yine onun özel ilgi ve dualarına nail olmuştur.

HZ. OSMAN’I KORUDULAR

Hz. Hüseyin ehl-i beyt mensubudur. Başka bir ifadeyle o, Peygamberin aile fertlerinden birisidir. Bu özelliğiyle o, Allah’ın “ehl-i beyti tertemiz kılmayı murat ettiğini” bildiren ayet (Ahzab 33/33) nazil olduğunda Peygamber tarafından âbânın/örtünün altına alınarak bu vesileyle yaptığı duasına dahil edilmiştir. Yine aynı özelliğiyle o, Hz. Peygamberin Necran Hıristiyanlarıyla yaptığı ahitleşmede onun birinci dereceden yakını olarak hazır bulunmuştur.

Yaşının küçüklüğü dolayısıyla ilk iki halife döneminde fetih faaliyetlerine katılamayan Hz. Hüseyin, üçüncü halife döneminde ağabeyi Hz. Hasan ile birlikte Taberistan fethine iştirak etmiştir. Ayrıca Hz. Osman’ın hilafetinin son yıllarında meydana gelen iç karışıklıklarda halifeyi korumak üzere önemli görevler yapmıştır.

İLİMLE MEŞGUL OLDU

24 Haziran 656 yılında babası Hz. Ali’nin hilafete geçmesiyle birlikte, sürekli onun yanında yer alan Hz. Hüseyin Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşlarında yer almıştır. Dört buçuk yıl sonra babasının şehit edilmesinin ardından ağabeyine itaat etmiş, onun Muaviye lehine hilafetten çekilmesinden sonra ise Medine’ye gelerek burada ilim ve ibadetle meşgul olmuştur.

Hz. Hüseyin’i faziletli kılan Peygamberle olan kan bağı değil, imanı, ibadet bilinci ve ahlakı ile Peygambere layık bir torun olma vasfını gerçekleştirebilmiş olmasıdır. Nitekim onun hayatına tahsis edilen eserlerde kaya gibi güçlü imanı, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet bilinci, doğruluğundan/sıdkından cömertliğine kadar üzerinde topladığı ahlakî güzellikleri çarpıcı örnekleriyle anlatılmaktadır.

AİLESİYLE YOLA ÇIKTI

İşte Kerbela, bu müstesna insanın siyasi ihtiraslar uğruna şehit edildiği yer, Kerbela olayı da bu acının dramatik sahnelerinin bütünüdür.

681 yılında cereyan eden bu olayın üzerinden 1333 yıl geçmiştir. Bu acı olay, sadece tarih sayfalarında kalmamış, yüzyıllardır Müslümanlar’ın ciğerini sızlatan, içini kanatan bir olay olarak canlılığını korumuştur.

Hakkında manzum ve mensur yüzlerce eserin kaleme alındığı olay en kısa haliyle şöyle cereyan etmiştir:

Muaviye’nin ölümünden sonra tahta geçen oğlu Yezid, biat almak için insanları zorlamaya başlamıştır. Durumu öğrenen Hz. Hüseyin buna şiddetle karşı çıkmış, önce Mekke’ye giderek yapılması gerekenlerle ilgili olarak güvendiği insanların fikrini almıştır. Bu arada vaktiyle babasının hilafet merkezi olan Kufe’den kendisini hilafete geçmek üzere Kufe’ye davet eden ısrarlı mektuplar almıştır. Bunun üzerine yerinde incelemeler yapmak üzere amcasının oğlu Müslim’i Kufe’ye göndermiştir. Onun olumlu raporları çerçevesinde hazırlıklara giren Hz. Hüseyin aile efradı ve yakınlarından oluşan küçük bir askeri birlikle yola çıkmıştır.

HUNHARCA ŞEHİT EDİLDİLER

Kufe’de Hz. Hüseyin lehine gelişen olaylardan haberdar olan Yezid harekete geçerek valiyi görevden alıp yerine problemi çözmesi emriyle İbn Ziyad’ı görevlendirmiştir. Duruma el koyan yeni vali önce halkı tehdit edip korkutmuş, ardından Müslim’i yakalatıp öldürtmüştür. Hz. Hüseyin bu olumsuz gelişmelerden yolda iken haberdar olmuş, geri dönmek ya da yola devam etmek arasında tereddüt yaşamış ise de özellikle Müslim’in çocuklarının ısrarıyla devam kararı almıştır. Hz. Hüseyin’in yolda olduğunu öğrenen İbn Ziyad, başka bir görev için hazırlanmış Ömer b. Sa’d komutasındaki askeri birliği Hz. Hüseyin’in üzerine göndermiştir. Önce su yolları kapatılan ve teslime zorlanan Hz. Hüseyin ve küçük birliği ardından 10 Muharrem’de acımasız bir saldırı ile devre dışı bırakılmıştır. Kahramanca savaşan Hz. Hüseyin’in mübarek başı gövdesinden ayrılmış, ayrıca 70 dolayındaki yakını da hunharca şehit edilmiştir.

Kerbela olayında dikkat çekici birçok nokta vardır. Söz gelimi, Hz. Hüseyin’i Kufe’ye davet edenlerin onu yalnız bırakmaları, Hz. Hüseyin’in görüşlerine baş vurduğu başta önemli şahisyetlerin Kufeliler’e güvenilemeyeceğini söyleyerek onu yolundan vazgeçirmeye çalışmaları, Hz. Hüseyin’in olay öncesinde Ömer b. Sa’d ile görüşürken geri dönmesine izin verilmesi, Şam’da Yezid ile doğrudan görüşmesinin sağlanması veya sınır boylarında fetihlerle meşgul olmasına müsaade edilmesi gibi seçenekler sunması bunlardan bazılarıdır.

Fakat durum ne olursa olsun kesin olan şudur ki; a) Hz. Hüseyin tamamen masumdur. b) Cinayet ve katliam tamamen siyasi sebeplerle yapılmıştır. c) Olayın failleri kendilerini Müslüman olarak niteleyen topluluklardan oluşmaktadır.

KERBELA HALEN YAŞANIYOR

Geçmiş dönemler bir tarafa, günümüz İslam dünyasındaki gelişmelere bakıldığında, değişik yelerde, değişik biçimlerde Kerbela’nın hâlen yaşandığı görülmektedir.

Daha açık ifadeyle, bugün kendisini İslam dairesi içinde gören gruplar siyasi sebeplerle birbirini öldürmeye devam etmektedir. Suriye’de yaşanan iç savaşta ölenlerin sayısı 120.000’i geçmiştir. Irak’ta Sünniler ve Şiiler arasında yaşan olaylarda son üç ayda ölenlerin sayısı iki binli rakamlara yaklaşmıştır. Aynı şekilde her yıl Hint alt kıtasında mezhep çatışmalarında hatırı sayılı rakamlarda insan ölmektedir. İslam’ın temel ilkeleri açısından bu tabloyu onaylanabilir görmek hiçbir biçimde mümkün değildir. Zira adını “barış”tan alan ve mensuplarına dünya ve ahiret saadeti vadeden, peygamberinin “alemlere rahmet olarak gönderildiğini” söyleyen İslam, kendi bağlılarının farklı anlayış ve düşünceler için birbirinin kanını akıtmasına izin verebilir mi?

İslam’ın inanç açısından temel ilkeleri bellidir; Allah’ın birliği ve Hz. Muhammed’in O’nun peygamberi olduğu. Bunu kalbiyle tasdik eden bir kimse Müslüman’dır, mümindir. İslam’ın Müslümanlar’ın birbiriyle ilişkilerine dönük temek ilkeleri de bellidir: Birbirini kardeş görmek, birbirine yardım etmek, birbirine dua etmek, birbirinin sıkıntısını gidermeye çalışmak. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin”. (Hucurât 49/10).

Oysa bugün İslam coğrafyasının bazı yerlerinde maalesef “Lâ ilâhe illallah” diyen insanlar “Lâ ilâhe illallah” diyen insanlarca “Lâ ilahe illallah” denilerek öldürülüyor.

MÜSLÜMAN CANLI ÖLDÜREMEZ

Burada ciddi bir problem olduğu açıktır: Zira bir Müslüman, bırakalım bir Müslüman kardeşini, bir insanı, bir canlıyı öldüremez; bir bitkiyi yerinden koparamaz. Kur’an-ı Kerim’de çok açık şekilde yer alan şu ayet müminleri titretir, niteliktedir: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür.” (Maide 5/32)

TÜM MÜSLÜMANLAR İÇİN HÜZÜN

İslam dünyasında meydana gelen iç karışıklıların elbette uluslararası birçok dinamiği bulunmaktadır. Ülkelerin çıkarları, silah şirketlerinin hedefleri, uluslararası güç odaklarının hesapları vs. Bu çerçevede bilinen ve bilinmeyen birçok odak Müslümanlar’ın zaaflarından yararlanarak kargaşa çıkarmak, insanları birbirine düşürmek, tarihsel ihtilafları kaşımak isteyebilir ve istemektedir.

Ancak bütün bunların üstünde ve ötesinde müminlerin İslam’ın temel ilkelerini dikkate alarak davranmaları gerekmez mi? Mezhebi, din anlayışı, kültürü ne olura olsun “Lâ ilâhe illallah” diyen bir insan öldürülebilir mi?

Hz. Hüseyin, Peygamberin güzide torunu ve fazilet timsali olarak bütün Müslümanlar’ın sevdiği bir şahsiyettir. Bunun en somut kanıtlarından biri onun isminin Sünni, Alevi, Şii bütün Müslümanlar tarafından çocuklara ad olarak konulmasıdır.

Elbette Kerbela’da onun hunharca şehit edilmesi bütün Müslümanlar’ı üzmüştür. Bu üzüntünün dışa vurması ve yansıtılması çeşitli biçimlerde kendini göstermektedir. Sünni çevreler çoğunlukla İslam’da kurumsal nitelikte bir matem olmadığını, söz gelimi şehit edilen Hz. Ali için de yas tutulmadığını söylemekte, bazıları ise diğer mazlumlar gibi Hz. Hüseyin’in şehadeti için de üzülmekte ve gözyaşı dökmektedir. Şiiler ise bazı yerlerde bedenlerine işkence ederek bazı yerlerde sadece sine döğüp mersiyeler okuyarak kendi gelenekleri içinde özel programlarla bu acıyı hatırlamaktadır. Aleviler de mersiye okuyarak Hüseyin’in acısını hissetmektedir.

GELENEĞE SAYGI DUYMALI

Kerbela olayını kim nasıl anarsa ansın herkese saygı duyulmalıdır. Ancak bu vesile ile bütün Müslümanlar İslam kardeşliğinin gereğini yerine getirip getirmediğini bütün netliği ve içtenliğiyle yeniden sorgulamalıdır. Dış mihrakların bazı iç ihtilafları karıştırmalarına asla izin vermemelidir.

Her kesim birbirinin dini inanç, anlayış ve geleneğine saygı duymalıdır. İşte o zaman İslam kardeşliği lafta kalmayacak, Kerbela olayı doğru okunmuş olacak, yeni Kerbelalar yaşanmayacaktır.

BUGÜN GAZETESİ  http://gundem.bugun.com.tr/hz-huseyin-ve-kerbela-haberi/859592