İLMÎ HAKİKATLER, GERÇEKLER... EDEBÎ ESERLER, HABER VE GÖRÜŞLER...
Bir zamanlar bir köyde ihtiyar bir kadın yaşarmış. Onun bir de oğlu varmış. Oğlunun adı Mirali imiş. Onlar fakirmişler. İhtiyar kadın bugüne kadar insanlar için yün eğiriyor, gidip çamaşır yıkıyor, temizlik yapıp, bunlarla ekmek parası kazanıyormuş.
Mirali büyüyüp yetiştiğinde, kendisi de iyice ihtiyarlamış.
Annesi, birgün Mirali'ye demiş ki:
- Ey oğulcuğum, benim artık çalışacak gücüm kalmadı. Kendini besleyebileceğin bir iş bulsan kendine, ne dersin?
- Olur, demiş Mirali ve ekmek parası kazanmak için yola çıkmış.
Oraya gitmiş, buraya gitmiş, başvurmadık bir yer kalmamış, ama bir iş bulamamış. Nihayet zengin bir Bayın yanına varmış, sormuş:
Bayım, sana bir hizmetçi lâzım değil mi? Duydum ki işlerin çokmuş.
Lâzım, demiş Bay.
Mirali'yi hizmetçiliğe almış. Mirali çiftlikte kalmaya başlamış.
Bir gün geçmiş, bay kendisine yapılacak bir hizmet vermemiş. İkinci gün geçmiş, gene vermemiş. Üçüncü gün geçmiş, bay yine kendisine hiç bir iş söylememiş.
Bu duruma şaşıp kalmış Mirali. "Bay beni neden kiraladı acaba?" diye düşünmüş.
Baya gidip sormuş sonunda:
Benim yapacak bir işim olacak mı Bayım?
Olacak, demiş Bay, yarın benimle birlikte geleceksin.
Ertesi gün Mirali'ye bir sığır kesip derisini yüzmesini emretmiş. Sonra da dört büyük çuval ve iki de deve getirmesini emretmiş. Bir deveye öküz derisi ile çuvalları koymuşlar, öbür deveye de Bay kendisi binmiş ve yola çıkmışlar.
Uzun süre yol alıp, uzak bir dağın eteğine gelmişler. Burada Bay deveden inmiş ve Mirali'ye de öküz derisi ve çuvalları indirmesini söylemiş.
Mirali söylenenleri yapmış. Ama hâlâ ne iş yapılacağını anlayamamış.
Bay, ona öküz derisini ters çevirip yere yaymasını ve üzerine yatmasını emretmiş. Mirali buna da bir anlam verememiş. Ama "Efendinin emrine karşı gelmek olmaz." diyerek derinin üstüne yatmış.
Bay, Mirali'yi deriye sarmış, üzerinden de bir kemerle bağlamış ve bir kayanın arkasına gidip saklanmış.
Biraz sonra havada iki büyük kartal belirmiş. Bu iki yırtıcı kuş süzülüp gelmişler, kuvvetli pençeleriyle öküz derisini kapıp havalanmışlar. Göğün enginliklerine yükselmişler ve dağın zirvesine konmuşlar. Burası hiç kimsenin çıkamayacağı en yüksek yeriymiş dağın.
Burada kuşlar deriyi oradan oraya sürükleyip çarpmışlar, gagalamışlar, pençelemişler ve onu yırtmışlar. Ama içinden adam çıkınca korkmuşlar ve uçup gitmişler. Giderken deriyi de yanlarında götürmüşler.
Mirali, kalkmış, etrafına bakınmaya başlamış.
Bay, aşağıdan Mirali'yi görmüş ve bağırmış:
- Ne duruyorsun yahu? Ayaklarının altında duran parlak taşları bana atsana!
Mirali bakmış, gerçekten de ayaklarının altında pek çok kıymetli, paha biçilmez taşlar, yayılıymış. Elmaslar, yakutlar, akikler, zebercetler, zümrütler, firuzeler... İri, güzel ve güneşte de öyle parlıyorlarmış ki!
Mirali taşları toplamaya başlamış ve onları aşağıya atmış. Mirali atıyor, bay da toplayıp çuvallara dolduruyormuş.
Atmış, atmış ama sonra da endişelenmeye başlamış.
- Bayım, ben buradan nasıl ineceğim ya? diye haykırmış.
- Şimdi sen bana daha büyük taşları at, ben de sana dağdan nasıl ineceğini söyleyeceğim! diye cevap vermiş Bay.
Mirali inanmış ve dağdan, kıymetli taşları atmaya devam etmiş.
....
Çuvallar ağzına kadar dolduğunda bay onları develere yüklemiş ve gülerek haykırmış:
- Oğlum! Şimdi sanıyorum ki sen, benim hizmetçilerime nasıl iş verdiğimi anlamışsındır! Dağın yamaçlarına bak bakalım, onlardan kaç tane var! Ha?
Demiş ve develerle oradan uzaklaşmış
Mirali dağda tek başına kalmış. Oraya koşmuş, buraya koşmuş inecek bir yer aramış. Fakat çevresi tamamen yüksek uçurumlarla çevriliymiş. Uçurumların dibi yığın yığın insan kemikleri doluymuş. Bunlar Bay'ın hizmetçilerinin kemikleri olmalıymış.
Mirali bunları görünce korkuya kapılmış.
Tam bu sırada çok ilginç bir şey olmuş. Mirali korkuya kapılıp, ne yapacağını düşünürken birden, başının üzerinde büyük bir uğultu duymuş ve kara bir gölge görmüş.
Bakmaya fırsat bulamadan, onun üzerinde uçan kara gölgenin, kara, büyük bir kartal olduğunu sezmiş. Kartal onu kapıp parçalamak istiyormuş. Mirali'ye saldırmış. Fakat Mirali atik bir hareketle saldırıdan kurtulmuş. Aksine Mirali onun bacaklarından tutmuş ve iki eliyle sıkıca yapışmış. Kartal cıyaklamış, vıyaklamış göğe doğru yükselmiş. Düz uçmuş, pike yapmış, takla atmış. Gelişi güzel bir şekilde oraya buraya uçup Mirali'yi düşürmeye çalışmış. Ama bir türlü onu düşürememiş. Sonunda kendisi yorulup yere konmuş. Bu sırada Mirali kartalı bırakmış ve o da uçup gitmiş.
Böylece Mirali ölümden kurtulmuş.
Mirali yeniden pazara gidip kendine ırgatlık bir iş aramaya başlamış. Bir de bakmış ki eski efendisi Bay, pazaryerinde geziniyor.
Mirali sormuş:
- Beni ırgatlığa almaz mısın?
Eski hizmetçisinin hayatta kalmış olup kurtulduğu, Bay'ın hiç aklına gelmemiş. Çünkü bu zamana kadar hiç böyle bir şey olmamış. Onun için Mirali'yi tanımamış, hatta dikkatlice yüzüne bile bakmamış ve onu bir başkası zannetmiş. İşe alıp yanında götürmüş.
Bir süre sonra Bay, hizmetçisine bir öküz kesip derisini yüzmesini emretmiş. Sonra iki deve ile dört çuval getirmesini istemiş.
Onlar birlikte Mücevher dağının eteklerine varmışlar.
Önceden olduğu gibi, Bay, Mirali'ye öküz derisini ters çevirip üzerine yatmasını emretmiş.
- Onu nasıl yapacağımı bir defa gösterin, ben bundan bir şey anlamadım, demiş Mirali.
- Bunda anlaşılmayacak ne var? İşte şöyle yatıyorum, demiş Bay ve derinin üzerine uzanıp yatmış.
Tam bu sırada Mirali, çabucak Bay!ı deriye sarmalamış, kemerle sıkıca bağlamış. Bir kenara çekilip beklemiş.
- Ay oğlum, beni ne yaptın böyle? diye bağırmaya başlamış Bay.
Fakat o sırada iki büyük yırtıcı kuş uçup gelmiş ve öküz derisini kapıp dağın zirvesine çıkarmışlar. Orada deriyi gagalayıp pençeleyerek yırtmışlar. İçinden adam çıktığını görünce korkup kaçmışlar.
Bay, korkudan titreyerek ayağa kalkmış.
- Hey Bayım! Boşa vakit geçirme. Benim sana attığım gibi haydi sen de mücevherleri toplayıp bana at! Diye aşağıdan bağırmış Mirali.
Bay, ancak şimdi anlamış onun eski hizmetçisi olduğunu. Korkusundan ve yaptığı kötülüklerinden dolayı titremeye başlamış. Yukarıdan Mirali'ye seslenmiş:
- Sen geçen sefer buradan nasıl inmiştin? Çabuk cevap ver!
- Aşağıya o kıymetli taşları at, bitip çuvalları doldurduğum zaman, nasıl ineceğini söyleyeceğim! diye cevap vermiş Mirali.
Bay kıymetli taşları toplayıp aşağıya atmaya başlamış. Mirali de onları toplayıp çuvallara doldurmuş. Çuvalları develere yüklemiş ve Bay'a seslenmiş:
- Hey Bayım, çevrendeki senin öldürüp bıraktığın insanların kemiklerine bak! İşte sen, dağdan nasıl inileceğini onlara sor, sana anlatsınlar. Benim ise eve dönme zamanım geldi!
Mirali develerle oradan uzaklaşmış. Mücevher çuvallarını annesine getirmiş. Çok zengin olmuşlar. Ama her fakire ve yoksula da yardım etmişler.
Bay'a gelince, o dağda aşağı yukarı, sağa sola volta atıp durmuş, bağırıp çağırmış, tehditler savurmuş, yalvarıp yakarmış. Ama onu aşağıdaki kemiklerden başka duyan olmamış.
T.Fikret AKTAN